Peygamberliğin zararları

Peygamberli  İnanç  Sisteminin  Temel Özellikleri

4-1- Doğayı-parselleyip- sahiplenicidir

Karşılıklı bağımlık değil, tepedeki birine bağımlılık söz konudur. Böyle olunca da doğadaki ekolojik sistem bozulur ve insanlık çocuklarının geleceğini tehlikeye atmaya başlar.
Peygamberli inanç sisteminde, doğa ve dünya kendi-kendine örgütlenen dinamik bir sistem değildir, varlıkların dışındaki bir güç (Allah) tarafından oluşturulur ve sahiplenilir. İnsanlar da,  onun gönderdiği peygamberlerin sözlerine göre davranırlar.
— Peygamberlere göre Allah:   ışığı (geceyi gündüzü);  yeri – göğü; karalardaki bitkileri -hayvanlar; denizlerdeki hayvanları, havalardaki kuşları yarattıktan sonra,  “YERYÜZÜNDE YAŞAYAN BÜTÜN CANLILARA EGEMEN OLSUN” diye  insanı yaratır (6. Gün). 
Böyle bir hayat görüşü ile yetiştirilen insanlar da, Kızılderili şefinin yazdığı mektuptaki gibi davranır.

Bedenleriyle, doğadaki atomlar-moleküller arasında karşılıklı bir enerji-ağı etkileşimi içinde olduğu bilincinden habersiz olan insanlık, doğayı mahvederek, çocuklarının geleceğini yok edici bir hayat sürdürmektedir.

 2. ÖZELLİK: Tepedeki güç, her şeyin sahibidir ve temsilcileri olan "efendiler" dünyayı parselleyip sahiplenirler ve insanlar bu efendilere hizmet ederler.
Yanı "para ıcat olur, ahlak bozulur."

Peygamberli inanç sisteminde doğadaki etkileyici-yönlendirici güç varlıkların dışındadır. O her şeyin sahibidir. Dünyayı asil-soylu (kutsal-özlü) temsilcileri arasında paylaştırmıştır.  Peygamber denilen aracılar veya elçilerle insanlara nasıl davranmaları gerektiği bilgilerini gönderir. Asil soylular, efendiler sınıfını oluştururlar, sıradan insanlar bu efendilere hizmet için vardır; efendilere ait topraklarda çalışıp, ihtiyaç duyulan her şeyi üretirler; ürettiklerinin çoğunu efendilerine verirler geriye kalan az bir şeyle boğaz tokluğuna yaşarlar. Bu yöntemle, para veya mal-mülk gibi değer-taşıyıcı her şeyin tepedekilerin elinde toplandığı kapitalizm denilen sistemin temeli atılmış olunur.
Statik sistemli, yani tepeye bağımlı ve tepeden yönlendirmeli hayat görüşünün temeli, bu inanç sisteminden kaynaklanır. Güç kuvvet hep tepededir, para denilen değer sistemi, tamamen tepedekilerin denetimindedir.
Bu görüş etkisi altındaki insanların hedefi “para” olmaktadır. Çünkü toplum hayatının enerji birimi “para”dır.

Toplumun enerji-birimi olan “paranın” kontrolü, peygamberli görüşü nedeniyle tepedekilerin eline bırakılınca, toplum denilen ortak yaşam sistemi, ortaklık olmaktan çıkmıştır.
Bu insanlığın yaptığı en büyük yanlışlıktır. Çünkü doğada tüm varlıkları etkileyip-yönlendiren “enerji” birimleri, hep varlıkların içsel bileşenlerindedir: bedenlerimizin enerji kaynağı hücrelerimizde, hücrelerinki, moleküllerde, moleküllerinki atomlarda, atomlarınki kuantsal-öğelerde. Bu nedenle doğada her şey tabana dayalı ve bağımlı iken, insanlık tepeye bağımlı olmuştur. Tepeye bağımlılığın  ise tüm toplumsal sorunların kaynağı olduğuhttp://tanriyianlamak.blogspot.com.tr/p/hakkmda.html  dosyasında gösterilmiştir.
Paranın kontrolü tamamen tepedeki zenginler-kulübünün elinde ve denetimindedir. Toplum hayatı, zenginler-kulübü tarafından etkilenip-yönlendirilen “siyasetçilerle” yönlendirilir. Siyasetçilere neleri nasıl yapacakları ise, hep “tepedekiler” tarafından dikte edilmiştir.


Varlıkları yönlendiren güç enerjiyle oluşur. Peki enerji nerdedir veyahut kimdedir? Statik sistemli doğa görüşünde güç, dolayısıyla enerji tepededir, sahiptedir.  Tarih boyunca çoğu kral veya sultan kendi adına para bastırmış ve bu şekilde güç ve kuvvetin kendinde olduğu sinyalini vermiştir. Bağımlılık tepeye olunca, para denilen ve toplum hayatında hizmet-alışverişini sağlayan unsur da tepedekilerin elinde olur. Dünya genelinde gerçekleşen hizmet-alış-verişlerinde kullanılan “para” biriminin denetimini elinde tutan, dünyayı yönetme-yönlendirme fırsatına kavuşur ve uluslar-arası düzeyde güç-savaşları başlar. Eskiden sadece krallar veya sultanlar tarafından sömürülen halk, bu defa uluslar-arası-para-babaları tarafından da sömürülmeye başlanır. Çünkü hizmet alış-verişlerinde kullanılan “parayı” basıp-çoğaltanlar (krallar veya uluslar-arası-bankacılık-sistemleri vs.)  hiçbir hizmet üretmeden üretilen hizmetlerin takası sırasında anormal kazançlar sağlamaktadır. Tüm bu işlemlerde ise hep en tabandaki halk soyulmaktadır ve bu uyutulmuş zavallılar kesimi hala uyandırılmaya karşı direnç göstermektedir. Para basma hakkının dahi kendinde olduğunu, her şeye müdahil olmasının şart-ve-gerekli olduğunun farkında olmayan halk, maaşı kesilirse:
● borç taksitlerini ödeyemeyeceği;
● ailesinin masraflarını karşılayamayacağı gibi korkular içinde tepedekilere kulluk yapmaya devam etmektedir. Para atraktör olduğu sürece, insanlar kul-köleliğe mahkumdur. Bunun tek suçlusu ise statik sistemli (yani TBÖlü) hayat görüşüdür.
İnsanlığın sorunlarından kurtulmasının tek yolu, doğadaki oluşum ve gelişimlerin statik sistemli (yani tepeye bağımlı) değil, tabana ve tabandaki öğelerin (insanların) karşılıklı anlaşıp-uzlaşmalarına dayalı olduğu gerçeğidir.
Statik sistemde güç, yani yönlendirici (Allah veya doğal seçici), “en üst-sistemde” tepededir. Dolayısıyla toplum hayatının enerji-birimi = kanı olan “PARA” da tepedekilerin denetimindedir.
•         Para ile yöneticiler yönlendirilir,
•         Din adamları çıkarları (para) uğruna halkını uyutur,
•         Güvenlik güçleri maaşlarını tepeden aldıklarından, tabandaki halkın çıkarlarını değil, tepedekilerin menfaatlerini gözetecek şekilde halkı baskı altında tutar,
•         Paranın halka dağıtımında denge yoktur, çünkü denge ancak karşılıklı etkileşimin bulunduğu sistemlerde oluşabilir. Dengesizlik hat safhaya ulaşınca, ayaklanmalar, darbeler, vs. ile tepedekiler değiştirilir, (yani “düzenler” değiştirilirler ama “düzülenler” hep aynı kalırlar).
•         Bu kısır döngüden kurtulmanın tek yolu vardır: O da “Allah” kavramını doğadaki dinamik sistemli işleyişe göre yorumlamak ve dincilerin çifte standart uygulayarak, kah kuantsal sistemli (tabana, karşılıklı etkileşimlere dayalı) bir güç, tepeden emir verici (harici bir güç) olarak yorumlayarak halkı uyutmasına engel olmaktır.
•         Bu görev bilim-insanlarının yapması gereken bir görevdir, ama onlar da statik sistemle zombileşmiş olduklarından ateist-agnostik, vs. gibi, bilgiye dayalı olamayan görüşlerde ısrarlı olduklarından, yaratılışçılarla olan tartışmalar “sidik yarışına” döner ve yukarıdaki kısır döngü devam eder.
•         Doğadaki etkileyici-yönlendirici gücü tepeye koyarsanız kul-köle olmaya mecbursunuz. Bu güç sistemini (yani atalarımızın tanrı veya Allah olarak tanımladıkları faktörü) içlerindeki kuantlarda değil, dışlarında kabul edenler, köleliğe mahkumdurlar. Bak:  Temel Kitap 9. Bölüm. Para:

4-2- Peygamberli allah “taraf-tutar”

İnsanı kendine benzer şekilde yaratır, insan bilgi ve bilinç sahibidir; diğer tüm varlıklar yaratıcının oluşturduğu doğa yasalarına birer robot gibi uyarlar.  Yani varlıklar arasında karşılıklı bir etkileşme söz konusu değildir ve güç tamamen varlıkların dışındaki bir yerden kaynaklanmaktadır.
Peygamberli Allah sevdiği insanlarla toplumlara mesajlarını gönderir;  sahiplenicidir, doğa ve dünyadaki her şeyin sahibidir, sahip olduğu dünya nimetlerini kendi arzusuna göre dağıtır. Bazı ırkları diğerlerine tercih eder, örn. İsrail-oğulları ırkını (Semitik) sahiplenir, o ırkı kutsar, zenginlik vaat eder. Hatta o ırk mensuplarını tanıyabilmesi için sünnet olmalarını ister. Bu ırk mensupları günümüzde dünya genelinde PARA piyasasını elinde tutar ve Toplum hayatının kanı olan PARAnın köleleştirici  etkisini kullanarak devletleri yönlendirirler.

Şimdi günümüz fizik bilimi verilerine bakalım.

Doğadaki tüm varlıklar atom-altı-öğelerden oluşurlar. Bu atom-altı-öğeler ise Fermions (proton, nötron, elektron) ve Bosons (foton, gluon, graviton) adlı iki farklı gruba ayrılırlar. Fermionlar “madde”, bosonlar ise bu maddelerinin birbirleriyle etkileşmelerini sağlayan faktördürler, yani ruhturlar. Fermionlar aynı anda aynı yerde bulunamazlar, yani üst-üste çakışamazlar, bosonlar ise, üst-üste çakışabilirler, yani, faz ve frekanslarının uyumu veya uyumsuzluğuna göre,  etkilerini artırıp-azaltabilirler. Sinyaller uyumlu olduğunda, varlıklar birbirleriyle birleşebilirler ve atom-molekül-hücre-beden gibi gittikçe gelişmiş daha ergonomik üst-sistemler oluştururlar.
Bu olayı açıklamak için insan davranışlarına bakalım. İnsan bedeni bir maddedir, iki insan bedeni aynı anda, aynı yeri paylaşamaz, yani üst-üste çakışamazlar. Ama insanlar birbirleriyle konuşarak, yazışarak, koklaşarak, dokunarak, vs. tarzda sinyallerle haberleşip, etkileşebilirler. Bu etkileşimlerde kullanılan sinyaller birbirleriyle uyumlu iseler, güçlerini-kuvvetlerini üst-üste çakıştırıp, birleşerek, çok ergonomik birliktelikler oluştururlar. Avlanma, ziraat, ev işleri gibi çok farklı işler yapma zorunda olan bir insanın, sürekli bir koşuşturma içinde olması ve dinlenmeye fırsat bulamaması, toplum içinde ise, bu görevlerden sadece birini yapıp, diğer insanlarla ürününü takas etmesi sayesinde çok daha rahat yaşaması gibi. Doğadaki hayat sistemi böyle bir dinamik sistem içinde gerçekleşmekte ve gelişmektedir.

Bu gerçekler karşısında, siz okuyucular karar verin: en eski inanç sistemi olan paganizm gibi dinamik sistemli bir inanç mı,  yoksa (statik)  peygamberli inanç sistemi mi daha mantıklıdır ve günümüz doğa-bilimsel verileriyle uyum içinde düşünülebilir?

4-3- Hayatın Doğum-Ölüm döngüsüyle geliştiğini anlayamamışlardır.

Peygamberler,  “cennet-cehennemli bir öteki dünya” tasarlamışlardır. Cennet-Cehennemli bir öteki dünya hayatı olamayacağı önceki bölümlerde gösterilmişti.

DEVAMI



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder