Devletlerin halkı kandırma yöntemi-1 ve 2
Doğadaki her şey atom-altı-öğeler dünyası
dediğimiz en temel varlıklarla başlar. Onların birleşmeleriyle
atomlar; atomların
birleşmeleriyle moleküller, moleküllerin birleşmeleriyle hücreler, hücrelerin birleşmeleriyle bedenlerimiz oluşurlar. Bizlerin birleşmesiyle
de TOPLUM oluşacaktır. Doğa bu şekilde alt-sistem –
üst-sistem yapısallaşmalarından oluşur
ve böylelikle
birbirlerine bağımlı olan entegre bir
sistem ortaya çıkar.
Böyle
sistemlerde geçerli olan kurallar, Feibleman: (1954) tarafından “Theory of
Integrative Levels = Bütünleştirici
Düzeylerinin
Teorisi” başlığı altında yayınlanmıştır ve “alt-sistem
– üst-sistem” ilişkilerinin ana-hatlarını belirlerler. Bunlar
arasında en önemli ilke şudur:
• Her sistemde,
üst düzey alt düzeye bağımlıdır; karar erki alt
düzeydedir; üst düzey hedef göstermekle yükümlüdür.
Buraya kadar anlatılanlar, doğadaki
denge ve düzenin
kuantsal sistemin etkileyici ve yönlendiriciliği çerçevesinde
gerçekleştiğini göstermekte
ve dinamik sistem olarak bilinmektedir. Buna göre “devlet” olarak bildiğimiz üst-sistemin
biz halka hedef göstermesi
gerekmektedir.
►Devletlerin
yönetimini elinde bulunduranların insanlara gösterdikleri hedef ise şöyledir: Etkileyici-yönlendirici güç sistemi, dışınızdaki-tepedeki
bir görünmez güç-sistemindedir. Bu
tepedeki güç-sistemini
temsil eden liderler de sizleri yönlendireceklerdir!
(Bu sisteme statik sistem denir.)
►Halbuki
dinamik sistemli doğada değişim-dönüşümler bedenlerimizdeki hücreler ve onların
içlerindeki moleküller-atomlar tarafından algılanıp, o değişimlere uygun tepkiler verilmekte, değişim-dönüşümler önce
içimizde başlamakta, sonra dışa yansıtılmaktadır.
• Yani halkımız
binlerce yıldır devleti sahiplenme ve yönlendirme yetkisinin, kendilerinde değil, tepedeki birilerinin elinde
olduğu yanlış bilgisi ile aldatılıyor-kandırılıyor.
• Bir iş veya eylem için enerji gerekir.
Doğadaki tüm enerjilerin kaynağını
ise kuantsal sistem oluşturur,
yani güç-kuvvet
oluşumu hep
alt-sistemlerdedir. Peki, tepedeki bir lider toplumu yönlendirecek gücü
nerden-nasıl
alacak?
• Bu sorun, doğadaki her şeyin sahipliğinin
tepedeki güç
sisteminde olduğu, dolayısıyla vatan denilen
devlet arazilerinin sahipliğinin
krallara-sultanlara ait olduğu
şeklinde bir inanç oluşturulmasıyla çözülmüştür. Halk, üzerinde
yaşadığı araziden elde ettiği ürünlerin
yarısını (hatta üçte-ikisini) toprak
ağalarına verir ve tepedekilerin güç kaynağı bu şekilde
oluşturulmuş olunur. (Doğadaki ekolojik dengenin
bozulmasının günahının statik sistemli hayat görüşü
sahiplerinin sırtında olduğunun net bir kanıtı!) “Para” denilen toplumsal
alış-veriş sisteminin ortaya çıkışı ile, tepedekilerin güç kaynağı toprak-ağalığının elinden alınıp, banka sahibi
zenginler-kulübü üyelerinin denetimine girmiştir.
Halkımız binlerce yıldır, statik
sistemli bir hayat görüşü ile kandırılmaktadır. Bu kandırılma işleminde kullanılan en etkili meslek
grubunu ise din-adamları
oluşturmaktadır. Geçimlerini tepedeki
para-babalarından aldıkları için onların istekleri doğrultusunda davranmakla, bilerek veya bilmeyerek, halkın kandırılmasında en etkili rolü oynamaktadırlar. Bir müftü olarak görev yaparken,
Cennet-Ülke “Temel
kitapta Din-adamlarının büyük günahı” bölümünde açıklanan gerçeği
öğrendikten sonra müftülük görevinden istifa
ederek, geçimini
çaycılıkla sağlayan merhum Turan Dursun’un şu sözü
bu durumu güzel açıklamaktadır: “Rahat yaşamak uğruna
gerçeği mezara mı götüreyim, halka gerçeği anlatma uğruna ölümü göze mi alayım?”
• ►Her gün masum insanlar
ölürken, kimsenin can güvenliği
yokken, hak-hukuk sistemi işlemezken;
• ►Enflasyon-işsizlik her geçen gün artarak devam
ederken;
• ►Tüm toplumsal
sorunlarımızın kaynağını statik sistemli
tepeye bağımlılık olduğu bilimsel verileriyle ortaya
konmuşken,
Başta din-adamları olmak üzere, bilim insanlarının ve “aydın” olduğuna inandığımız kişilerin hala yapraklarla uğraşmaya devam edip, ormanı
görememelerini
protesto ediyor, onların
topluma karşı suç işlediklerini iddia ediyorum. Onlara
karşı dava açıp,
cezalandırılmalarını sağlamak mevcut hukuksal düzende mümkün olmadığından, vicdanlarında içten-içe
bu suçluluğu hissetmeleri
dileğimle.
Devletlerin halkı kandırma yöntemi-2
Doğadaki her şey atom-altı-öğeler dünyası
dediğimiz en temel varlıklarla başlar. Onların birleşmeleriyle
atomlar; atomların
birleşmeleriyle moleküller, moleküllerin birleşmeleriyle hücreler, hücrelerin
birleşmeleriyle bedenlerimiz
oluşurlar. Bizlerin birleşmesiyle de TOPLUM oluşacaktır. Doğa
bu şekilde alt-sistem – üst-sistem yapısallaşmalarından oluşur
ve böylelikle
birbirlerine bağımlı olan entegre bir
sistem ortaya çıkar.
Böyle sistemlerde geçerli olan kurallar, Feibleman: (1954) tarafından “Theory
of Integrative Levels = Bütünleştirici
Düzeylerinin
Teorisi” başlığı altında yayınlanmıştır ve “alt-sistem
– üst-sistem” ilişkilerinin ana-hatlarını belirlerler. Bunlar
arasında en
önemli ilke şudur:
• Her sistemde,
üst düzey alt düzeye bağımlıdır; karar erki alt
düzeydedir; üst düzey hedef göstermekle yükümlüdür.
Buraya kadar anlatılanlar, doğadaki
denge ve düzenin
kuantsal sistemin etkileyici ve yönlendiriciliği çerçevesinde
gerçekleştiğini göstermekte ve dinamik sistem olarak
bilinmektedir. Buna göre
“devlet” olarak bildiğimiz üst-sistemin
biz halka hedef göstermesi
gerekmektedir.
• Devletlerin
yönetimini elinde bulunduranların insanlara gösterdikleri hedef ise şöyledir: Etkileyici-yönlendirici güç sistemi, dışınızdaki-tepedeki bir görünmez güç-sistemindedir. Bu
tepedeki güç-sistemini
temsil eden liderler de sizleri yönlendireceklerdir!
(Bu sisteme statik sistem denir.)
İnsanların toplumsal hayatı böyle yanlış bir doğa bilgisiyle başlar
ve yaklaşık 5-6 bin yıl önceleri Ur, Uruk,
Eridu, vs. gibi ilk kent-devletleri kurulur. Devletin sahipliği ve yönetimi, kutsal özlü
sayılan
krallara aittir. Halk krala ait topraklarda efendinin hizmetkarı-kölesi olarak çalışıp-üretir;
ürettiğinin çoğunu
kral alır,
kalanıyla da
halk yetinip-geçinmek
zorunda kalır.
Kralın gücü bu şekilde tabandaki halkın ürünleriyle oluşturulur ve kapitalist sistemin
tohumu atılmış olunur.
• Yine statik
sistemli hayat görüşüne uygun olarak, her
millete (devlete) kendi dillerinde (Me adı verilen) bir kutsal mesaj gönderilir
ve halkın bu kutsal bilgilere uyarak yaşamalarının şart olduğu öğretilir.
• Yanlış bir hayat görüşü ile eğitilen
halk, kendi emeği ürününü bedava olarak
tepedeki kutsal-özlü krala vererek, kendisini köleleştirecek olan “para” faktörünü tepedekilere terk
etmiş oluyor ve kendi-kölelik fermanını onaylamış oluyor.
• Statik-sistemli
doğa görüşü bu şekilde
insanları köleleştirici bir sistem olarak yaşamaya hala devam ediyor. 100 sene
öncesine kadar, vatanımız padişahın mülküydü, ve padişah bu mülkü,
fermanlarla, derebeylerine veriyor, ve halk da bu beylere ait arazide hizmetkar
olarak çalışıp, ürünün çoğunu ağaya-beylere veriyor, kalanla da kendisi geçiniyordu. Günümüzde
iktidarda olanların hazine mallarını diledikleri şekilde kullanıyor
olması
hala o eski statik hayat görüşünün
devam ettiğini göstermektedir.
• Her millete
kendi dilinde kutsal mesaj gönderme konusu, “para” faktörünün köleleştirici etkisini fark eden bir
“aile” tarafından o aileden gelen peygamberlik sistemiyle pekiştirilerek, dünyayı yönetecek bir soygun
sistemi kuruluyor ve hala dünyada
en etkili güç
sistemini oluşturuyor.
• Yani halkımız
binlerce yıldır devleti sahiplenme ve yönlendirme yetkisinin, kendilerinde değil, tepedeki birilerinin elinde
olduğu yanlış bilgisi ile aldatılıyor-kandırılıyor.
Halkımız binlerce yıldır, statik sistemli bir hayat görüşü ile kandırılmaktadır. Bu kandırılma işleminde kullanılan en etkili meslek
grubunu ise din-adamları ve bankacılık sektörü oluşturmaktadır.
Din-adamları geçimlerini tepedeki
para-babalarından
aldıkları için onların istekleri doğrultusunda davranmakla, bilerek
veya bilmeyerek, halkın
kandırılmasında en etkili rolü oynamaktadırlar.
• Cennet-nerede
konulu makalede gösterildiği üzere, halk olmayan
bir öteki dünya aldatmacasıyla
uyutularak, soyulup-soğana çevrilmekte,
• Her gün masum
insanlar ölmekte, kimsenin can güvenliği
yok, hak-hukuk sistemi işlemez
olmuş;
• Enflasyon-işsizlik her geçen gün artarak devam
ediyor;
• Tüm toplumsal
sorunlarımızın kaynağını statik sistemli
tepeye bağımlılık olduğu bilimsel verileriyle ortaya
konmuş,
Tüm bu olumsuz durumlar ortada iken, başta din-adamları
olmak üzere,
bilim insanlarının ve “aydın” olduğuna inandığımız kişilerin hala yapraklarla uğraşmaya devam edip, ormanı görememelerini protesto ediyor,
onların topluma karşı suç işlediklerini iddia ediyorum. Onlara
karşı dava açıp,
cezalandırılmalarını sağlamak mevcut hukuksal düzende mümkün olmadığından, vicdanlarında içten-içe bu suçluluğu hissetmeleri dileğimle.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder