Tepeye Bağlı Örgütlenmenin zararları

Statik sistemli Tepeye Bağlı Örgütlenmenin (TBÖ) nün şu zararları vardır:
►1- TBÖ’de bireyler sadece tepeye karşı sorumlu ve bağımlılık içinde yetiştirildiğinden, insanların birbirlerine karşı bağımlılık duyguları gelişmemiş, birbirleriyle anlaşıp-uzlaşma yetenekleri körleşmiştir. Bu ise, temel yeteneğin yok edilmesi anlamına gelir.



Şekil: Biri muz derken, diğeri hıyar anlıyorsa, anlaşıp-uzlaşma sağlanamaz


►2- TBÖ’de saygın ve saygın olmayan meslekler gibi ayrımcılık ortaya çıkar, çünkü kimi meslekler emir verici, kimisi emir alıcıdır. Bu nedenle, kişilerin mesleklere
yönlenmeleri, yeteneklerine göre değil, toplumdaki saygınlık değerine göre olduğundan, 
a) İnsanlar hep SAYGIN varsayılan mesleklere yönelirler; o mesleğe yeteneği olmayan insanlar bu mesleklerde gerekli başarıyı gösteremezler ve toplumsal kalkınma engellenir.
b) İnsanların doğal yetenekleriyle meslekleri birbirine uyumsuz olduğunda, insanlar kendilerini mutsuz hissederler; mutsuz insanların çevrelerine yarardan çok zararı olur, vs.


Şekil: Her şey tepedekilerce belirlenirse tabandakilerin yeteneği körleşir.


►3- TBÖ’de sorumluluk tamamen liderlerin sırtında olduğundan, halk düşünme tembelliğine mahkûm edilmiştir.

Şekil: Tembel veya çalışkan insan yetiştirmek sisteme bağlıdır.

Sorunlarının çözümünü bir kurtarıcıdan bekleyen halk, fikir üretme ve sorunlarını çözme çabalarına girişmez. Dolayısıyla halkın bilgi üretme kapasitesi otomatik olarak sınırlandırılmış olunur. Bilgi ise, verimli üretimin, kalkınmanın temel direğidir.


►4- TBÖ’de, tepedekiler hem yönetici hem de toplum mallarının sahibidir. Tepedekiler toplum mallarına sahip çıkınca, halk toplum mallarına sahip çıkmaz ve “devletin
malı deniz, yemeyen domuz” sistemi ortaya çıkar. 
Şekil: Kamu mallarına zarar veren insanlar, hatalı eğitilmiş olduklarından, kendi bindikleri dalı kestiklerinin farkında değillerdir.

Toplum malları hor kullanılmaya başlanır ve 10 yıl dayanması gereken bir araç bir yılda bozulur ve toplumsal kalkınma engellenir.


►5- TBÖ’de tepedekiler kendilerini devletin sahibi olarak görürler ve kendi görüşlerine uymayanları cezalandırma yetkisine sahip olduklarını sanırlar. Bu nedenle gizli-sinsi eylemlere girişirler. Bunun sonucu, “derin-devlet” mekanizmaları oluşturulur, insanlar şantaj, tehdit, suikast, gibi yöntemlerle susturulmaya çalışılır.

Şekil: Tepedekilerin emirlerine uyularak, onlar gibi düşünmeyenlere işkenceler yapılır.


►6- Devletin sahipliği tepedeki bir kişiye bırakıldığında, tepedeki muhaliflerini öldürtmek zorunda kalabilir. Uğur Mumcu, Abdi İpekçi, vs. gibi bir sürü aydın kişi, tepedekiler gibi düşünmediklerinden, “devlet çıkarlarını koruma” adına öldürülmüşlerdir.


Şekil: Toplumsal sistemin düzeltilmesi için çabalayan aydınlardan birinin öldürülmesi



►7- TBÖ’de yükselme, bilgiden ziyade, “tepedekilere” yakınlıkla sağlandığından, insanlar bir şey öğrenerek bu bilgiye dayalı bir üretim ve karşılıklı hizmet alışverişi içine girmek yerine, tepedekilerle yakın ilişki kurmaya (yağcılığa) yönelirler. Bu ise üretimin düşmesine ve toplumun geri kalmasına yol açar.

Şekil: El-Etek öpmek aşağılık kompleksi ürünüdür.

►8- TBÖ’de toplumsal sorunların çözümü, karşılıklı etkileşimlerle değil, tepedekilerin yönlendirmesine bağlı olduğundan, insanlar arasında “sana ne; bana ne, babanın malı mı?” gibi davranışlar yaygındır. Bu ise vatandaşın kendisini toplumun sahibi olarak görmediğinin delilidir.
 
Şekil: Doğada her olay, diğer varlıkları da ilgilendirir.



►9- Her insanın içinde, bir sisteme ait olma, bir grup içinde bir araya gelme dürtüsü vardır. Toplum bürokratik bir zümre tarafından sahiplenilince, kendilerini dışlanmış hisseden halk, çeşitli şekillerde birlikler oluşturarak, aidiyet duygusunu tatmin edeceği gruplaşmalar oluşturur. Bu durum, mevcut toplumsal sistemlerin en zayıf noktasıdır ve toplumu içten içe kemiren, parçalayıcı bir hastalık oluşturur. Her tür anarşi, mafya, çete, etnik veya dinsel gruplaşmanın kökeninde bu aidiyet dürtüsü yatar.

►10- TBÖ’de farklı görüş sahipleri yönetimi (devleti) ele geçirme yarışı içindedirler. Bu nedenle, bürokrasi çarkının içine kendi görüşlerine uygun adamlar yerleştirirler.
Bürokrasi çarkı bu şekilde farklı görüşlerce parsellenmiş olur. 


Şekil: 1970’li yıllarda emniyet güçlerimiz “Pol-Bir” “Pol-Der” gibi sağcı-solcu olarak bölünmüştü.

Her biri kendi görüşündekilerin çıkarını savunacak, diğerlerini baltalayacak tutum içinde olduklarından, hak-hukuk sistemi yaralanır: Herkes kendini vatansever görüp, karşıtlarını yok edecek tutum-ve davranışlara girdiğinden, bir sürü çeteleşme ortaya çıkar. Susurluk, Ergenekon- Balyoz-davaları, faili-meçhul cinayetler, sonuç alınamayan davalar, yolsuzluklar, çeteleşmeler, vs. kaçınılmaz olurlar.

►11- “Sahip” tepedeki bir kişi olunca, tüm varlıklarıyla doğa+dünya sahiplenilmeye başlanır; X- devleti, Y-devleti gibi bir sürü parçaya bölünür; sonra bu devlet-sahipleri ülkeyi çeşitli ağalara-beylere parsellerler.
Doğa ve dünya bu şekilde parsellenip-sahiplenilince, halk doğaya sahip çıkamamıştır. Denizler kirletilmiş, hava kirletilmiş, sular kirletilmiş, içme suyumuz bile pet-şişelerle uzak dağ tepelerinden getirilir olmuştur.

►12-  Sahiplenme fabrika, konak, vs gibi yerlerde de devam eder, çalışanlar boğaz-tokluğuna çalışmaya mecbur edilir. Tüm emek ve ürünler çalışanlara ait olmasına rağmen, Efendiler “senin geçimini ben sağlıyorum” diyerek onları baskı altında tutarlar. Çünkü emek ve ürünlerin takas değeri, para denilen tepedekilerin basıp-çoğalttığı bir değer-yargısına göredir (statik sistemin köleleştirme etkisi). Halbuki doğada dinamik sistem geçerlidir ve takas değeri, üretimde kullanılan enerjiye göre olmalıdır.
13- Statik sistemli Toplum hayatında insanların hedefi “para” olmaktadır. Para ile yaptırılamayacak bir kötülük var mıdır? YOKTUR! Statik sistemde “Paranın” kontrolü tepedekilerin-zenginlerin elinde olduğundan, dünyada huzur olması mümkün müdür? Para peşinde koşan insanlara her türlü kötülüğü yaptırmak mümkün olduğuna göre, Statik sistemli TBÖlü hayat görüşleri yok edilmediği sürece dünyada huzur olmayacaktır.

14- TBÖ’de, toplum malları tepedekilerce sahiplenilir. Halk kendini toplumsal sistemin bir ortağı olarak görmediğinden, yaptığı işlerde sadece kendi çıkarını gözetecek davranışlara yönelir; devleti yönetenler ise herkesin başına bir bekçi dikmek zorundadırlar, bu ise olanaksızdır; vs..


Sözün Kısası: Tepeye yerleştirilen lider ister en iyisi, ister en kötüsü olsun, yukarıda sıralanan toplumsal sorunların oluşması kaçınılmazdır. TBÖlü sistem tüm toplumsal sorunlarımızın temel kaynağıdır. 
Tepeye bağımlılığın toplumsal sisteme bu kadar zararlı etkileri varsa, acaba doğada tepeye değil de tabana bağımlılık sistemi mi var?
Toplum, iş ve meslek mensupları arası hizmet alış-verişlerine dayalı bir ortak-yaşam sistemidir. Dolayısıyla, kurallarını da iş ve meslek mensupları kendi aralarında oluşturmalıdır.
Bir düşünsel deneyle, toplumsal sistemin tabana bağımlı olduğu bir model tasarlayalım:
   
          Çocuklarınızı yetiştirecek öğretmeni siz seçecek olsanız, en iyi öğretmeni seçerdiniz;
          Güvenliğinizi sağlayacağınız bekçiyi, trafiğinizi düzenleyecek, elektrik işlerinizi yapacak kişiyi siz seçecek olsaydınız, en yetenekli, en bilgili kişileri seçerdiniz;
          İnsanlar meslek edinirken, iyi yapabilecekleri işlere soyunup, iyi bir eğitimden geçerek, bilgi ve beceri sahibi kişiler olarak toplumda yerlerini alırlardı;
          Kötü hizmet verenler dışlanıp- uzaklaştırılırdı.
          Toplum iş ve meslek mensuplarının hizmet takaslarına dayalı kredi sistemiyle işleseydi, kalpazan, vergi-kaçakçısı, kiralık-katil, sabotajcı gibi kişilikler nasıl iş bulurlardı?
    Hizmet alış-verişine dayalı kredili bir sistemde, para gibi tepedekilerin elinde ve denetiminde olan bir değer yargısı  değil, toplumsal ortaklıkta kullanılan değer yargıları kullanılacağından, para karşılığı adam öldürme, kundaklama, para karşılığı oy-verme, vs. gibi yasa dışı işler yapacak insanlar nasıl ortaya çıkarlardı?
Özelleştirme adı altında kamu mallarının para-babalarına satılmaları engellenirdi;
Konutlarımızı yapacak olanlar, evlerimizi çürük yapmazdı ve en küçük depremde evlerimiz yıkılmazdı;
Medya mensupları kendi aralarında örgütlenip, kendi şirketlerinde çalışırlar ve tepedeki ağaların yönlendirmelerine göre davranmaz, halka doğru yansız haber sunarlardı;
Çiftçiler kendi aralarında örgütlenip, nerede hangi ürünü üretirlerse dünya piyasasıyla rekabet edebileceklerini;
Hayvancılık sektörü benzer şekilde davranırdı ve ülkemiz tarım ürünleri ithal ederek değil, ihraç ederek yaşayan bir ülke olurdu;
Samsung gibi dev firmalardan çok önceleri cep telefonlarının henüz yeni piyasaya çıktığı ilk yıllarda tamamen yerli olanaklarla üretilen ve o zamanlar başka hiçbir telefonda olmayan özelliklere sahip olan “ASELSAN 1919” cep telefonları teşvik edilir ve günümüzde dünya piyasasında en önemli bir yerde olması sağlanmış olunurdu;
1936’da Nu.D-36 adlı ilk uçağı üreten ve 1944 yılında Dünya havacılığı yolcu uçakları A sınıfına girecek kalitede uçaklar yapan Nuri Demirağ fabrikaları ve  pilot eğitim tesisleri baltalanmazdı ve bu gün dünyada uçak satan ülkeler arasında ilk sıralarda olunurdu, çünkü kapanmadan önce yurt dışı siparişler alınmıştı.
Böyle bir toplumsal sistemde her şey tıkır-tıkır işlemez miydi?

Evet!!! Her şey tıkır-tıkır işlerdi.       

Toplum, iş ve meslek mensuplarının birlikteliğidir; yönlendirici faktör “para” değil, ürün ve hizmet takası değerleridir. Dolayısıyla iş veya meslek sahipleri toplumun nasıl olacağını belirleyen unsurlardır. Bir kentte kaç tane meslek grubu olduğu saptanır. Her meslek grubu kendi üyeleri arasından, mesleki çıkarlarını temsil edecek kişiyi belirler. Bu meslek temsilcilerinin oluşturdukları bir meclis kenti idare eder. Meclisin alacağı kararlar, kentin medya-duyurucusu (radyo, TV, vs) kanalıyla halka duyurulur. Halk kendisini bu duyurulara göre ayarlar. Toplumda uygulanacak kurallar iş ve meslek temsilcilerinin alacağı kararlar olmalı, asla tepeden birilerinin koyduğu kurallar olmamalıdır.
(Bir not: yukarıdaki “Toplum, iş ve meslek mensuplarının birlikteliğidir” tümcesi eksik anlaşılmakta, “çocuklar, ev kadınları, emekliler vs ne olacak”, anayasa nasıl olacak, vs gibi bir sürü soru sorulmaktadır. Önce bunu soranlara şu soruyu soralım: Ev kadını bir iş yapmıyor mu? Çocuklar meslek edinme aşamasındaki bireyler değil mi? Ayrıntıya girmeden şu söylenmeli: Toplumunuzun nasıl olacağına siz insanlar karar vereceğinize göre, bir toplumun nasıl olacağına bir kişinin karar vermesi mümkün mü? Bu her toplumun kendi oluşturacağı bilgi düzeyine göre gerçekleşecek bir sistem olacaktır. Ama dünyada devletler arası sınır artık kalktığına göre, zamanla ortak bir global hayat sisteminde uzlaşılacaktır. At, inek, koyun hep aynı ortamdan beslenir; ama kimi at olmuştur, kimi koyun.) Temel konu, kuralların karşılıklı olarak siz insanların karşılıklı etkileşimlerinize göre belirlenecek olmasıdır. Bunun için de doğadaki oluşum ve gelişimlerin şimdiye dek nasıl gerçekleştiği konusu, taa evrenin başından, güneş sistemimizin oluşumuna, dünyamızın, dünyadaki hayat sisteminin, insanlığın gelişimine kadar nelerin nasıl oluştuğu gibi evrensel bir tarihsel geçmiş bilgisinin bilinmesi gerekir. Bu tarihsel gerçekler ışığında da insanlar geleceklerinin nasıl olacağı konusunu ele alırlar ve işlemlere başlarlar. Bilgi sahibi olunmadan fikir oluşturulamayacağından, bu temel doğa-bilimsel konuların öğrenilmesi, nasıl davranılması gerektiği konusunda yol gösterici olacaktır. 

         Böyle bir toplumsal sistemde her şey tıkır-tıkır işlemez miydi?

Evet!!! Her şey düzeliyor.

Yani doğada Dinamik Oluşum Mekanizması (DOM) geçerlidir.

Bundan sonraki sayfalarda, doğadaki bu DOM- sisteminin nasıl işlediği aydınlatılacaktır.

Bu arada şu ön-bilgiyi vermekte yarar var. DOM-sistemi bilgileri tamamen fizik-kimya-biyoloji-jeoloji gibi temel doğa-bilimlerine dayalı olarak hazırlanmış olduğundan, bir roman okur gibi rahat okunamaz. Okuyucu bazı noktalarda anlamakta zorlanırsa, o noktayı atlayıp, rahat anlayabildiği bölüme kadar gidebilir. Kitabın en sonuna geldiğinde, verilmek istenilen mesajı almış olacaktır. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder