İnsanların bilinci, çocuğun
büyümesi sırasında çevresindeki varlıklarla yaptığı etkileşimlere göre gelişir.
Yani evrimsel bir oluşum söz konusudur. Neyin doğru, neyin yararlı olduğu,
neyin sevilip, nelerden korkulacağı bilgileri çocuğun deneyimlerine göre
beynindeki bu algılamalara uygun sinaps-yapılaşmaları olarak kayıt altına
alınır ve bilinç dediğimiz olgu ortaya çıkar.
Yeni doğan bir çocuk,
doğru-yanlış, sevgi-nefret, hata, aşk, adalet gibi gelişmiş insanların sahip
oldukları özelliklere sahip değildir, çünkü bebeklerde bu özellikler henüz hiç
oluşmamıştır. Ama o bir insandır. O insanın kavuşacağı bilgi ve bilinç,
büyüyeceği ortam koşullarıyla şekillenecektir.
Ana-babası trafik kazasında ölen,
tek yumurtadan olmuş ikiz çocuklarından biri evlatlık olarak Anadolu’daki bir
aileye, diğeri Japonya’daki bir aileye verilmiş olsun. 20 yıl sonra tamamen
farklı düşünce ve davranışlarda olan iki kişi ile karşılaşırsınız.
Bu kişilerden japon kültürü ile yetişen,
Fukiyama
deprem felaketinde görüldüğü üzere:
● Sağa sola saldırırcasına koşuşmaz;
● Salya sümük ağlaşıp Nerede devlet ? Yardım isteriz
diye cazgırlık etmez;
● Yardım dağıtım noktalarına saldırmaz;
● Sınırlı miktarda mal kalmış dükkânlar önünde kuyrukları
bozup, öne geçemeye kalkmaz.
Diğerinin
toplumsal sorunlar karşısında nasıl davrandığı ise herkesin malumudur. (Bu
kıyaslama, Japon kültürünün en ideal olduğu şeklinde algılanmamalıdır, ideal
toplum modeli (DOM-sistemi bilgileri içinde açıklanmaktadır.)
Ağaç yaşken
eğilmekte ve ne ekilirse o biçilmektedir.
İnsanların düşünce ve davranış
tarzlarını belirleyen en temel faktör gelenek ve göreneklerdir. Bizim gelenek
ve göreneklerimizde bir hata olduğu aşikardır. Bilgi ve mantık, gelenek ve
görenekler insanların toplumsal sorunlarına çözüm bulma araçlarıdır. Kimse
yoğurdunun ekşi olduğunu kabul etmez, ama bizlerin yoğurdunda bir ekşilik
olduğu aşikardır.
Her şey bilgi ile
oluşturulmaktadır, bilgisiz hiçbir işlem veya oluşum yoktur. Bir bebeğin
ana-rahminde olgunlaşması sürecinde trilyonlarca birbirini tetikleyen,
birbirlerine bağımlı kimyasal reaksiyon olmaktadır. Yumurta içinde büyüyen bir
civ-civ için de aynı durum söz konusudur, orada da trilyonlarca kimyasal
tepkime belli bilgilere göre birbirlerini tetiklemekte ve takip etmektedir. Tüm
bu kimyasal oluşumlarda, belli-ortak temel kurallar uygulanmaktadır.
Reaksiyonların nasıl, ne zaman, neye bağımlı olacakları, genetik kod adı
verilen bilgi kitapçığında kayıtlıdır. O kitap, bilinçsiz rastgele çarpışmalar
veya mutasyonlarla değil, varlıkların çevrelerindeki kimyasal madde ve fiziksel
enerji durumlarını ve dağılımlarını dikkate alarak, olasılık hesapları yapıp,
en büyük olasılığı tercih ederek oluşturulan deneyim bilgilerine göre
oluşturulan bir hayat-bilgisi kitapçığıdır.
Toplum hayatı da bilgiye göre
oluşturulmak zorundadır. Dinamik sistemler fiziği, doğadaki herşeyin alt-sistem –
üst-sistem ilişkili olduğunu, üst-sistemde geçerli olacak kuralların tüm
katılımcıların karşılıklı etkileşimleriyle, yani ortaklaşa alındığını ve
böylelikle birbirlerine bağımlı olan entegre bir sistem ortaya çıktığını
göstermektedir.
Felsefi açıdan konuyu ele alan
Feibleman: (1954) “Theory of Integrative Levels = Bütünleştirici Düzeylerinin
Teorisi” başlığı altında “alt-sistem – üst-sistem” ilişkilerinin ana-hatlarında
şunu vurgular: Her sistemde, üst düzey alt düzeye bağımlıdır; karar erki
alt düzeydedir; üst düzey hedef göstermekle yükümlüdür.
Yani gerçek bir toplumun
oluşturulması, tamamen insanların girişimine kalmıştır. Ama insanlar Devletin
yönetimini elinde bulunduranlarca yanlış hedef gösterilerek zombileşmiş
olduklarından, toplum oluşturamamaktadırlar. Çünkü yöneticiler, toplum
oluşturma erkinin, halkta değil, tepedeki efendilerde olduğu şeklinde bir hedef
göstermektedirler.
İşte bu nedenle, toplum
hayatımızın nasıl düzenlenmesi gerektiği konusundaki temel bilgileri herkese
duyurmaya çalışmak gerekmektedir. Toplumun sahibinin tepedeki bir azınlık
zümresi değil, en tabandaki halk kesimi olduğunun fark edilmesi gerektiğinin
duyurulması için herkese görev düşmektedir. Başka çıkar yol yoktur.
Hayat
= Ömür; ve ömür ise ZAMANın bir dilimidir. Zaman kavramının sırrını çözen,
hayatın sırrını da çözmüş olur.
DOM-sistemi,
“Zaman” kavramını ve doğum-ölüm döngülerinin nedenini net bir şekilde
açıklayıp, neden- niçin yaşadığımıza bir anlam verirken;
Ve yine DOM-sistemi insanlığın dünya genelinde
tüm sorunlarını çözecek bir bilimsel formül ortaya koymuşken;
Neden
bu temel bilgiler etrafında toplanıp, bu bilgileri tartışıp, doğadaki gerçek
durumu anlamaya, hayata geçirmeye ve mutlu bir dünya düzeni oluşturmaya
çalışmıyoruz da, hala şundan bundan yakınarak veya başka konularla vakit
geçiriyoruz? Hedef dağıtıcı konulara yönlenmek mantıklı mı, mantıksız mı?
Mantığınız sağlam mı, bozuk mu?
Bu durum karşısında, her
arkadaşımızın, bu bilgileri herkese duyurmaya çalışması gerekir; bana ne, benim
hamlemle mi dünyamız değişecek demeye hakkı yoktur. Facebook’un belli bir
sayıdan fazla paylaşımı engellemesi nedeniyle bu bilgileri, üyesi olduğum her
gruba iletmek mümkün olmamaktadır. Bu nedenle arkadaş grubuma
grup-yöneticilerini davet ederek bu engellemeyi aşmak istedim. Toplumsal
sistemimizin, tepeden yönlendirmelerle değil de, halkımızın bilgilendirilmesi
ve bilinçlendirmesiyle rayına oturtulabileceğine inanan sizlerin, bu konuda
yardımcı olacağına ve DOM-bilgilerini, ait oldukları gruplarda paylaşarak,
halkımızın bilgilendirilmesine bir katkı sağlayacakları kesindir.
DOM-bilgilerine şu yollardan ulaşılabilinir:
1- En uygun yol blog-sayfamızdan
ulaşım yoludur: http://tanriyianlamak.blogspot.com.tr/p/hakkmda.html adresinde başlangıç dosyası sunulmuştur. Bu
dosyanın bitiminde “DEVAMI” tuşu bulunur, oraya tıklayınca sizi devam dosyasına
götürür, ve böylece devam edilir.
2- İkinci
yol, DOM-bilgilerinin topluca sunulduğu iki adet PDF dokümanıdır. DOM ve
Toplumsal Uzlaşma grubunun “DOSYALAR” klasöründen (DOM-Temel Kitap.pdf ve DOM-Ekleri.pdf)
indirilebilinir. Bu dosyalar istenilirse yazıcıdan çıktısı alınarak, ciltlenip,
kitap haline getirilip dağıtılabilinir. Bilgisayar kullanmayanlara verilebilir.
3- Üçüncü yol, slaytlar şeklinde hazırlanmış özet
bilgilerden yararlanılabilinir. http://tanriyianlamak.blogspot.com.tr/2017/04/slaytlarla-dom.html adresli
dosyada slaytlar bulunmaktadır.
4- Dördüncü
yol, ise tam 24 yıl önce yani 1993 yılında yazılmış ve sonra
yeni bazı bilgiler eklenerek biraz güncelleştirilmiş olan DOM-versiyonudur. Bu
versiyonda fizik-kimya-biyoloji gibi bilimsel konulara daha az
değinilmektedir. Bilimsel terimlerle fazla uğraşmadan doğadaki oluşum
mekanizmasını anlamak isteyenler doğrudan şu adrese gidebilirler: http://tanriyianlamak.blogspot.com.tr/2013/07/dogadaki-olusum-mekanizmasi-ozetin.html ve devam dosyasını
okuyabilirler.
Değerli dostlar;
Toplumumuz batmak üzeredir,
•
Her
gün masum insanlar ölürken, kimsenin can güvenliği yokken,
•
Hak-hukuk
sistemi işlemezken;
•
Enflasyon-işsizlik
her geçen gün artarak devam ederken;
•
Tüm
toplumsal sorunlarımızın kaynağını statik sistemli tepeye bağımlılık olduğu
ortaya konmuşken,
“Aydın” olduğuna inandığımız siz
dostlarımızın hala aktif olarak dinamik sistemli davranmaya geçmemelerini
protesto ediyorum.
Önerdiğim yazılarda bir veri veya
mantık hatası buluyorsanız, belirtin ki, tartışılıp-düzeltilsin. Ama
bulamıyorsanız, neden hala pasif kalıyorsunuz? Neden ait olduğunuz gruplarda bu
bilgileri duyurmaya çalışmıyorsunuz?
Aşağıda slayt şeklinde DOM-bilgileri
sunulmaktadır. Bu slaytları inceleyip, mantığınızı tekrar test etmenizi rica
edeceğim.
İnsanların kafasında, bir şeye inanmanın
toplumsal sistem için gerekli olduğu vardır. Peki kime veya neye inanacağız?
Güçlü bir toplumu kimse bölüp,
parçalayamaz. Biz "dinamik sistemli doğada yaşadığımızı, dinamik sistemde
varlıkların karşılıklı etkileşimlerle (anlaşıp-uzlaşıp) ortaklıklar oluşturarak
sorunlarını çözebildikleri gerçeğini halka anlatmazsak, yöneticilerimiz dahil
hepimiz, 2-3 bin yıl öncelerinin
statik-sistemli düşünen uyanıklarının ellerindeki kuklalar oluruz hep
kavga-savaş içinde yaşarız. Sorun "toplum oluşturma ve oluşturduğu toplumu
sahiplenip-koruma"dır. Bu bilinç verilmediği sürece, devlet denilen
tepeden yönlendirici sistemi eline geçirenler her zaman "topluma ihanet
edebilirler" ve toplum (cumhuriyet) tehlikeye girer. Tek çözüm dinamik
sistemli doğada yaşandığı gerçeğini halka açık ve net şekilde söyleyip, halkın
toplumunu sahiplenmesini öğrenmesinden geçer.
Toplum
hizmet-alış-veriş ortaklığıdır. Ortakların bilgi düzeyine bağlı
gelişmişlik gösterir. İnsanlara
verilecek hayat görüşü, ortaklığın gelişmesine yönelik olmak zorundadır.
Ortaklıklar dinamik sistemle mümkündür. Statik sistemli hayat görüşü öğretenler
toplumsal sorunlara yol açtıklarından, topluma zararlı kişilerdir. Hangi meslek
mensupları topluma zararlıdırlar?
•
Ağaç
yaşken eğilir. Doğa dinamik sistemli
iken, hala statik sistemli hayat görüşünde ısrar edenler “tam manasıyla
eğilmişlerdir.” Görüşlerinin dinamik
sistemle uyuşmadığını fark edemeyenler ise tam manasıyla mantık çarpıklığı
içindedirler.
•
Bir
insan, mensubu olduğu toplumdaki hayat sisteminin daha iyi yönde
geliştirilebilmesi konusunda bir şeyler biliyor, buna kesin inanıyor ve bu
bildiklerini topluma duyurmuyorsa, topluma karşı ihanet etmiş olmaz mı? Mademki
bir görüşün, toplumca bilinip, uygulanması halinde, toplum daha iyiye gidecek,
öyleyse, o görüşün toplumdan saklanması veya duyurulmaması, topluma karşı bir
kötülüktür. Diğer taraftan, toplumun geleneksel düşünce ve inanç sistemi, bu
yeni görüşü kabullenmeye uygun değilse; yani bu görüş toplumun geleneksel
düşünce sistemini ve yaşam tarzını rencide edecek bilgiler içeriyorsa, o insan
hemen “aforoz edilir” ve düşman olarak görülmeye başlanır.
•
Peki,
bir toplumun kendi çıkarına olan bir görüşe karşı çıkması tam bir mantıksızlık
değil mi? Malum, öne sürülen yeni görüş toplumun tüm sorunlarını çözüyor, ve
kimse bu önerilen görüşte bir veri veya mantık hatası bulamıyor; öyleyse
insanların bu görüşe karşı çıkması mantıksızlığın daniskası değil midir? Evet
mantıksızlığın daniskasıdır. Peki insanları bu mantıksız davranış içine iten
kim veya kimlerdir?
İnsanlar birbirlerinin
hizmetlerine muhtaç oldukları için bir araya gelip, toplum oluştururlar.
Dolayısıyla, toplum insanlar arası bir etkileşim sistemidir. Toplumdaki
etkileşimler, insanların ürün veya hizmetlerinin karşılıklı takasına dayanır.
Bu takas işlemleri, hizmet üreticilerinin karşılıklı ilişkileriyle
oluşturulması gerekir.
Halbuki
günümüz toplumlarında bu takas işlemi tepedekilerin denetimindeki “para”
sistemiyle olmaktadır. Bunun nedenini bilmek istemez misiniz?
Sorunlardan kurtulmak,
•
“para”
denilen köleleştirici faktörü ortadan kaldırmakla;
•
para
faktörünü ortadan kaldırmak ise, doğadaki yönlendirici gücün içimizdeki
atomlarda - kuantsal sistemde olduğu gerçeğini anlamakla mümkündür.
•
Devletle
Toplum arasında temel bir fark vardır: Devlet tepedeki birilerince kurulur ve
sahiplenilir; toplum halk tarafından oluşturulup- sahiplenilirse oluşur.
Dünyada şimdiye dek hep devletler oluşturulmuştur. Halk ürettiklerini, efendi
olarak gördüğü tepedekilere teslim ederek, tepedekileri güç – kuvvet merkezi
haline getirmişlerdir. Tepedekiler de bu
güce kullanarak halkı kul-köle yapmışlardır. Güç (Para) tepedeyse,
kulluk-kölelik kaçınılmaz olur.
Statik sistem, yönlendirici gücün
tepede olması nedeniyle, özgür düşünceli insan yerine, emir-kulu insanlar
yetiştirir ve Tepeye Bağımlı Örgütlenme (TBÖ) oluşturur. TBÖ ise tüm toplumsal
sorunların kaynağıdır.
Toplumlar
tepedeki bir lider (kral, sultan, başkan, vs.) ile idare edilirler,
yönlendirilirler. Demokrasilerde bile halk tüm yetkiyi tepedeki başkana
vermiştir. Toplumun refah düzeyi, bireylerinin üretim kapasitesine bağlıdır.
Liderli sistemlerde halk pasifleştirilmiştir, çünkü liderin dediğinin yapılması
gerekir. Düşünme tembelliğine mahkum edilen ve kendine güveni olmayan, halkın
ise üretim potansiyeli, yeni buluşlar yaparak, diğer toplumlara karşı avantajlı
duruma geçmesi olanaksızdır. Çünkü, doğası gereği, tepeye bağımlılık sistemi
bireylerin düşünmesini ve bilgili olmasını engelleyicidir.
Yaşadığımız doğa dinamik bir sistemdir. Dinamik sistemler “information
& self-organisation” temel prensibine göre işler.
Yani “bilgi edinmek,
bilgi sahibi olmak” en önemli konudur. Bu bilgiler arasında ise
►1-
Doğadaki tüm oluşumların kuantsal sistemden kökenlenen içsel dürtülerle
yönlendirildiği;
►2-
Her varlığın kendisi için neyin iyi neyin kötü olduğunu kendisinin tayin etmesi
gerektiği;
►3-
Daha rahat bir duruma ulaşmak için varlıkların ortaklıklar oluşturması
gerektiği;
►4-
Ortaklığın kurallarının ise varlıkların bizzat kendilerinin, karşılıklı
anlaşma-uzlaşmalarla oluşturmaları gerektiği gibi önemli konular yer alır.
Halbuki ülkemizde senelerdir başka yönde bilgilerin verildiği bir sistem
uygulanmaktadır.
Bir toplumun kalkınmışlık
düzeyi, becerikli insan sayısı ile orantılıdır. Çünkü toplum hayatı karşılıklı
hizmet alış-verişlerine dayalıdır, ve hizmeti üretenler insanlardır. Halk ne
kadar becerikli ise, üretilen hizmet o kadar kaliteli olur. Karşılıklı takas
edilecek olan da hizmet olduğundan, toplumun refah seviyesi bu şekilde
yükselmiş olur. Becerikli insan yetiştirmek, hücreleri iyi yönlendirmekle olur.
Hücreleri yönlendirmek ise, dayak atma, cehennem azabı gibi konularla
korkutmakla değil, teşvikle olur.
•
Davranışlarımızın
yararımıza mı , zararımıza mı olduğunu saptama işi mantık olarak bilinir.
Zombileşmiş varlıklar, bu konuda başarılı olamazlar ve yararlarına değil,
zararlarına olan davranışta bulunurlar.
•
Bu
hesaplamayı yapmak çok önemlidir, çünkü bu zombileştirici faktörü, çocuklarına
aktarması halinde bu büyük “günahı” işlemeye devam etmiş olacaklardır. İnsanlar
arası ilişkiler Din-Para-İktidar üçlüsüyle yürütülmektedir ve bu üçlü
birbirleriyle sıkı bir bağlantı içindedir. Bu üç-ayak arasındaki ilişkileri
anlayamayan insanların mantıkları çarpıtılmış demektir. Halkımızın gerçekleri görüp- binlerce
yıllık bir şartlandırılmışlıktan - zombileşmişlikten kurtulmaları için daha ne
yapılmalı? Ben veya bizler daha ne yapmalıyız?
•
Devlet
yöneticilerinin amacı toplumsal düzen oluşturmak değil, çıkar pazarlığı
yapmaktır.
•
Bilinçli
arkadaşların, medya vs. kanalıyla, yöneticilere “Biz toprak pazarlığı değil,
toplumsal huzur istiyoruz” mesajı vermeleri gerekir.
•
Bu
konuda bir kamu baskısı oluşturulmasıyla sorunlarımızdan kurtulmamız mümkündür.
•
Statik
sistemde Doğa parsellenip-sahiplenilir. Sahiplenilen bölgedeki her şey SAHİPe
aittir. Sahiplenilen arazilere “kutsal özlü” krallar- sultanlar yerleşirler;
araziyi işleyerek üretim yapan halk, ürettiğinin çoğunu mal sahibine verir, zar-zor
yaşayabileceği kadarı kendisine kalır. Bu şekilde “efendi” kesimi kapitalist
olur ve halk efendi kesiminin kölesi
olarak yaşar. Tüm bu köleleştiricilik, peygamberli ALLAH’ın doğa ve dünyadaki
her şeyin yaratıcısı ve sahibi olduğu inancının sonucudur.
Bir
arkadaşımın DOM-sistemini çok kısa olarak açıklamamı istemesi üzerine aşağıdaki
slaytı hazırlamıştım.
•
Statik
sistemde yönlendirme- etkileme tepeden olur. İnsanlar, tepeden gelen
yönlendirmelere göre şartlandırılırlar
ve o görüşleri savunacak şekilde davranırlar. İnatçı olurlar.
•
Dinamik
sistemde yönlenme karşılıklı etkileşimlerle oluşturulur. İnsanlar “toplum” gibi
bir üst-sistemin, anlaşıp-uzlaşmayla oluşturulacağı bilgisiyle yetişmiş
olduklarından, herkesin yararına olan üst-sistem hayatında uzlaşacak şekilde esnek davranırlar.
Değerli okuyucu,
Bundan sonraki dosyalar, DOM-sisteminin farklı bakış açılarına göre açıklanmasına yöneliktirler.
DEVAMI
Değerli okuyucu,
Bundan sonraki dosyalar, DOM-sisteminin farklı bakış açılarına göre açıklanmasına yöneliktirler.
DEVAMI
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder